
The Hand of Midas, Dostum, bir el düşün… neye dokunsa altın oluyor. Abartı değil, bildiğin altına çeviriyor. İşte The Hand of Midas tam da bu fanteziyi alıp ekranın ortasına koymuş. Oyuna giriyorsun ve hop, altın dünyasına geçiş yapıyorsun. Tabi bu geçiş biraz şans, biraz da cesaret ister. Ama korkma, Slotter burda arkanda.
Dokunuyorsun, altın yağıyor
The Hand of Midas’ın ilk çevirişi bile bir garip. Sanki biri kulağına fısıldıyor: “Hazır ol, geliyor.” O wild’lar var ya… onlara dikkat. Çünkü her geldiğinde çarpanı patlatıyor. X2, X3, bazen X5. O çarpanlar birleşince… e artık gerisini sen düşün.
Oyun sana “Hadi biraz daha çevir” dedirtiyor. Free spin’leri açmak zaten başlı başına keyif. Scatter gelince içten içe “E hadi be Midas” diyorsun. O parmak var ya, bir dokunsa…
Slotter’daki versiyonu da maşallah jet gibi çalışıyor. Ne donma var, ne kıllık. Hemen giriyorsun, çeviriyorsun, altınlar düşmeye başlıyor.
Efsane değil, gerçek bu
Midas’ın hikâyesini bilirsin. Elini neye sürse altın olurmuş. E burada da öyle. Ama fark şu: Burada o altınları alıp cebine atabiliyorsun. Yani hikâyenin sonunda aç kalmıyorsun, tam tersine kasa doluyor.
Ses efektleri olsun, görseller olsun, hepsi kaliteli. Slotter sayesinde bu kaliteyi ekranına kadar getiriyorsun. Her şey pırıl pırıl. Yani resmen altın görseli gözünü değil, gönlünü kamaştırıyor.
Ve şunu unutma, bu oyun seni yormuyor. Arada sırada bir çevirdiğinde bile o “belki bu sefer büyük vururum” hissi hep seninle. O his var ya… bağımlılık yapar.
Altın bulmak değil, altına dönüşmek
Bak bu oyunda mesele sadece kazanç değil. Kendini özel hissettiriyor. Sanki Midas senmişsin de bu şansı sen yaratıyormuşsun gibi. O kadar içine çeken bir havası var.
Slotter’da kolayca ulaşabiliyorsun zaten. Arama bile yapmana gerek yok. Aç, gir, dokun. Elin değdi mi zaten gerisi geliyor. Ve o geldikçe, senin de yüzün gülüyor.